İnsan Neden Eşref'I Mahlukattır ?

Ozgehan

Global Mod
Global Mod
İnsan Neden Eşref-i Mahlukattır?

Selam forumdaşlar,

Bugün size içimden geçen bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum. Hepimizin hayatında, pek çok kez, sorguladığı bir soru vardır: "İnsan neden eşref-i mahlûkattır?" Hani hep söyleriz ya, "İnsan Allah'ın en değerli yarattığı varlık." Ama nedir bu "eşref-i mahlûkat" olma durumu? Nasıl insanın, diğer tüm varlıklardan daha üstün olduğunu anlayabiliriz? Gelin, bunu biraz daha derinlemesine keşfe çıkalım.

Bu hikâye, bir erkek ve bir kadının yaşamlarından kesitlerle şekillenecek. İki farklı bakış açısı, iki farklı dünya… Ama ikisinin de ortak bir noktasına odaklanacağız. İşte başlıyoruz:

---

Bir zamanlar, uzak bir köyde, adı Selim olan bir adam yaşarmış. Selim, her zaman mantıklı bir şekilde hareket eden, sorunları hemen çözmeye çalışan, hep bir adım önde düşünmeye çalışan bir insandı. Her şeyin bir yolu, bir çözümü olduğuna inanır, meselelerin içine duygusal bağlar katmayı gereksiz bulurdu. O, her zorluk karşısında bir çözüm arar, insanları anlamak yerine, ne yapmaları gerektiğine karar verir ve durumu net bir şekilde düzeltmeye çalışırdı.

Bir gün, köye yeni bir kadın geldi. Adı Elif’ti. Elif, köyün en sevilen, en anlayışlı kadınıydı. İnsanları dinler, onların ruhlarını hissederdi. Selim ile Elif’in yolları, bir gün köydeki bir çamaşırhanede kesişti. Elif, bir kadın olarak, başkalarının hislerine çok değer verir, karşısındaki insanın ne düşündüğünü anlamaya çalışır, empati kurarak her duruma yaklaşırdı. O gün, birinin acı çektiğini görmek, ona yardım etmek gibi bir içgüdüsüyle Selim’in yanına gelmişti.

"Selim, seni çok düşünceli bir adam olarak tanıyorum. Neden bu kadar sertsin? Neden herkesin derdine çözüm bulmaya çalışıyorsun, ama kimseyi gerçekten anlamıyorsun?" diye sormuştu Elif, gözlerinde bir merak ve hassasiyet vardı.

Selim, kısa bir süre sessiz kaldı. İçindeki güvenle, “Ben insanları çözümlerle değerlendiriyorum. Her şeyin bir çözümü var, biliyorsun. Bir mesele varsa, ya çözersin ya da o mesele seni ezer. Başka yolu yok” dedi.

Elif, gülümsedi. “Belki de mesele, çözmekte değil, hissetmektedir. Belki de insan olmanın en önemli yönü, hissetmek, dinlemek ve karşısındakine dokunmaktır. Onları anlamak, çözümden daha önce gelir, çünkü ancak o zaman gerçek bir iyilik yapmış olursun.”

Selim, Elif’in bu sözlerini duyduğunda şaşırmıştı. Hiç kimse ona böyle bir şey söylememişti. Herkesin hemen çözüm bulmasına odaklanırken, Elif’in dediği gibi, önce hissedip anlamak, daha büyük bir değer miydi?

---

Eşref-i Mahlukat Olmanın Derinliği

Selim, günlerce bu soruyu düşündü. “Gerçekten de hissetmek mi daha değerli, yoksa çözüm bulmak mı?” diye kendi kendine sordu. Fakat bir şey fark etti; çözüm odaklı düşünmek, onu belki de hayatta kalmaya ve zor zamanları aşmaya yönlendirmişti. Ama Elif’in yaklaşımı, belki de insanı insan yapan, varoluşun derinliğine inen bir şeydi.

İnsan, sadece çözüm bulan bir varlık olamazdı. Evet, problem çözme yeteneği insanı diğer yaratıklardan ayırıyordu, ama bir insanın gerçek değeri, aynı zamanda karşısındaki insanın acısını, sevincini, korkusunu hissedebilme, onlara duygusal bir bağ kurabilme yeteneğiyle de ölçülmeliydi. Bu, sadece bir zeka meselesi değil, kalbin derinliklerinden gelen bir anlayıştı.

---

Bir akşam, Selim, Elif ile köy meydanında karşılaştığında, konuşmaları daha farklıydı. Elif ona, “Sana bir soru soracağım, Selim. Gerçekten insan, diğer tüm varlıklardan daha mı değerli? Evet, zekâ ve yetenekle, hatta çözüm üretme kabiliyetiyle belki... Ama ya o ruh? O derinlik, o hisler? İşte bence insanın bu özellikleri, onu eşref-i mahlûkat yapar. Diğer yaratıkların sadece hayatta kalma içgüdüsüyle hareket ettiklerini düşünürsek, insanın kalbi ve vicdanı onu farklı kılar,” dedi.

Selim, Elif’in söylediklerini düşündü. Evet, belki de insanın asıl değeri, sadece zekâsında değil, başkalarının acılarına duyduğu empati, başkalarının mutluluğunda kendini bulabilme yeteneğindeydi. İnsan, bir yaratık değil, bir varlık olarak, sadece var olmak değil, başkalarını hissetmek için de vardı.

---

Hikayenin Sonu ve Sizin Düşünceleriniz

Selim, Elif’in söyledikleriyle bir dönüm noktasına geldi. O an fark etti ki insan olmanın en önemli özelliği, bir varlık olarak başkalarını anlamak, onların hislerine dokunmak ve bir çözüm arayışına girerken, bazen sadece dinlemek ve empati göstermekti.

Şimdi, forumdaşlar, siz ne düşünüyorsunuz? Bence insan, hem çözüm odaklı hem de empatik olmalı. Zeka, kalp ve ruh bir arada olduğunda insan gerçek anlamda "eşref-i mahlûkat" olabilir. Ama sizce? Ne dersiniz? Hikâyenin ana temasını nasıl buldunuz? Yorumlarınızı merakla bekliyorum!
 
Üst