Emirhan
New member
Okeyi İcat Eden Kim? – Bir Oyunun Sosyal Kökleri
Geçen gün bir arkadaş ortamında yine okey oynuyorduk. Kahkahalar, taş sesleri, çay bardaklarının şıngırtısı… Derken Derya bir anda sordu:
“Ya sizce okeyi kim icat etti?”
Masada sessizlik oldu. Baran hemen elindeki taşları bıraktı: “Muhtemelen bir matematikçi ya da strateji meraklısı.”
Elif ise başını salladı: “Bence okeyi bir kadın bulmuş olabilir ama tarih onu unutturmuştur.”
O an anladım; bu sadece bir oyun sorusu değildi. Bu, kimlerin hatırlandığı, kimlerin unutturulduğu üzerine bir soruydu.
---
1. Okeyin Kökleri: Kimliksiz Bir Miras
Okeyin kökeni tam olarak bilinmiyor.
Bazı kaynaklar oyunun Çin’deki domino ve mahjong’dan evrildiğini, bazılarıysa Türk kahvehane kültüründen doğduğunu söylüyor.
Ama dikkat edin: Hangi kaynak olursa olsun, hep “erkeklerin bulduğu”, “kahvehanelerde oynandığı”, “erkek mekânlarında geliştiği” vurgulanıyor.
Peki bu bize ne anlatıyor?
Bir oyunun bile tarihini yazarken, toplumsal cinsiyetin etkisini atlamak mümkün değil.
Çünkü tarih genelde erkeklerin alanında şekilleniyor.
Kadınlar, oyunu oynamış olsalar bile, onların hikâyeleri arka planda kalıyor.
Okeyin mucidi bilinmiyorsa, belki de bu “bilinmezlik” sistematik bir unutuşun parçası.
---
2. Kadınların Bakışı: Empati ve Sosyal Görünmezlik
Elif, bu konuda her zaman duygusal ama derin bir noktadan konuşur:
“Bence okey gibi bir oyunu kadınlar çok daha önce düşünmüştür. Çünkü bu oyun hem sabır, hem iletişim, hem strateji ister.”
Kadınlar yüzyıllar boyunca sabrı, dayanıklılığı, sezgiyi en iyi bilen taraf olmuşlardır.
Ama onların ürettikleri şeyler “eğlence”, “ev işi”, “gündelik beceri” diye küçümsenmiştir.
Belki okey de bir kadının buluşuydu; sadece onun adı unutuldu.
Derya da eklemişti o akşam:
“Toplumsal yapı kadınların yaratıcılığını evin içine hapsetti. O yüzden dışarıda üretilen şey ‘icat’, evde yapılan şey ‘alışkanlık’ oldu.”
Bu söz masadakileri düşündürdü.
Gerçekten de, erkeklerin buluşları “teknoloji” diye anılırken, kadınların yarattığı oyunlar, ritüeller ya da gelenekler “geçici eğlence” olarak görülmüştü.
---
3. Erkeklerin Bakışı: Çözüm Odaklı Bir Merak
Baran her zamanki gibi analitik yaklaştı:
“Bu iş duygusallıkla açıklanmaz. Okeyin kökeni büyük ihtimalle Rummikub’dan türedi.
1940’larda Romanya’da Ephraim Hertzano adında bir Yahudi mucit oyunu tasarladı, sonra İsrail’e göç etti. Oyun globalleşince farklı varyasyonları doğdu, bizdeki okey de onlardan biri.”
Baran’ın yaklaşımı tipik bir erkek bakışını yansıtıyordu: veriye, tarihe, kayda dayalı bir merak.
Ama o da farkında olmadan cinsiyet, sınıf ve kimlik üzerinden şekillenmiş bir tarih okuması yapıyordu.
Hertzano’nun hikâyesi önemliydi evet, ama o hikâyede yine sadece “bir adamın başarısı” vardı.
Oysa oyunu oynayan, yaşatan, kültüre dönüştüren binlerce isimsiz insan —çoğu kadın— o tarihin dipnotuydu.
---
4. Irk ve Sınıfın Masadaki Yeri
Okey denilince akla gelen ilk mekân: kahvehane.
Bu bile başlı başına sınıfsal bir işaret.
Kahvehaneler, erkeklerin sosyalleştiği ama kadınların dışlandığı alanlar olarak yüzyıllarca sürdü.
Yani oyun, toplumsal bir sınırın içinde büyüdü.
Buna rağmen, okey zamanla sınıf farklarını aşan bir simgeye dönüştü.
Zengin semtlerde lüks kafelerde, fakir mahallelerde evlerin mutfağında oynandı.
Türk, Kürt, Arap, Roman, Ermeni, her kim olursa olsun aynı taşlara dokundu.
Ama herkes o masaya aynı rahatlıkla oturamadı.
Kadınlar için “evde okey” sosyal bir eğlenceyken, erkekler için “kahve okeyi” toplumsal bir statü göstergesine dönüştü.
Okey, aslında sınıfın da aynasıydı.
Bir kesim için “vakit öldürme aracı”, diğer kesim için “sosyalleşme biçimi”ydi.
Yani oyun, kimin oynadığına göre anlam değiştiriyordu.
---
5. Kültürel Miras ve Cinsiyetin Sessiz Dengesi
Derya, “Bence okeyin mucidi değil, taşı karıştıran kadınlar tarih yazdı,” dediğinde herkes güldü.
Ama bu söz, gerçeğe en çok yaklaşandı.
Çünkü kültür dediğimiz şey, çoğu zaman anonimdir.
Birinin adı yoktur, ama herkesin izi vardır.
Kadınlar okeyi kahkahaya, paylaşmaya, dostluğa dönüştürdü.
Erkekler oyunu kurala, sayıya, stratejiye çevirdi.
Biri oyunun ruhunu, diğeri yapısını korudu.
Belki de okeyin bugüne kadar yaşamasının nedeni bu dengeydi:
Empatiyle mantığın, toplumsal sezgiyle bireysel merakın birlikte var olması.
---
6. Peki Gerçekten Kim İcat Etti?
Tarihsel verilere göre okeyin modern hali, 20. yüzyıl ortalarında Rummikub’un yayılmasıyla şekillendi.
Ama “icat” denilen şeyin tek bir kişiye ait olması ne kadar doğru?
Bir oyunu bir kişi bulabilir, ama onu kültüre dönüştüren toplumdur.
Belki okeyi bir adam kurguladı, ama onu bir kadının kahkahası yaşattı.
Belki kahvehaneler oyunu tanıttı, ama evlerde, balkonlarda, çay tepsilerinde o oyun kimlik kazandı.
O yüzden “Okeyi kim icat etti?” sorusunun cevabı şu olabilir:
Toplumun kendisi.
Irkların, sınıfların, cinsiyetlerin karıştığı, birlikte taş dizdiği bir kolektif icat.
---
7. Forumun Sorusuna Dönelim: Gerçek Sahibi Kim?
Peki sizce okeyi kim icat etti?
Bir mucit mi, bir kültür mü, yoksa hepimiz mi?
Kadınların görünmez emeğini, erkeklerin kural koyuculuğunu, sınıflar arasındaki geçişkenliği düşününce
oyunun sahibi tek bir kişi değil, bir toplumsal hafıza gibi duruyor.
Okey masasında oturduğunuzda, belki bir taş dizmiyorsunuz sadece.
Belki geçmişin unutulmuş seslerini yeniden hatırlıyorsunuz.
Belki de her “okey” dediğinizde, kimliği silinmiş bir icadı biraz daha görünür kılıyorsunuz.
Okeyi kim icat etti bilmiyoruz ama şunu biliyoruz:
Taşların sesi bazen tarihin unuttuğu insanların sesidir.
Geçen gün bir arkadaş ortamında yine okey oynuyorduk. Kahkahalar, taş sesleri, çay bardaklarının şıngırtısı… Derken Derya bir anda sordu:
“Ya sizce okeyi kim icat etti?”
Masada sessizlik oldu. Baran hemen elindeki taşları bıraktı: “Muhtemelen bir matematikçi ya da strateji meraklısı.”
Elif ise başını salladı: “Bence okeyi bir kadın bulmuş olabilir ama tarih onu unutturmuştur.”
O an anladım; bu sadece bir oyun sorusu değildi. Bu, kimlerin hatırlandığı, kimlerin unutturulduğu üzerine bir soruydu.
---
1. Okeyin Kökleri: Kimliksiz Bir Miras
Okeyin kökeni tam olarak bilinmiyor.
Bazı kaynaklar oyunun Çin’deki domino ve mahjong’dan evrildiğini, bazılarıysa Türk kahvehane kültüründen doğduğunu söylüyor.
Ama dikkat edin: Hangi kaynak olursa olsun, hep “erkeklerin bulduğu”, “kahvehanelerde oynandığı”, “erkek mekânlarında geliştiği” vurgulanıyor.
Peki bu bize ne anlatıyor?
Bir oyunun bile tarihini yazarken, toplumsal cinsiyetin etkisini atlamak mümkün değil.
Çünkü tarih genelde erkeklerin alanında şekilleniyor.
Kadınlar, oyunu oynamış olsalar bile, onların hikâyeleri arka planda kalıyor.
Okeyin mucidi bilinmiyorsa, belki de bu “bilinmezlik” sistematik bir unutuşun parçası.
---
2. Kadınların Bakışı: Empati ve Sosyal Görünmezlik
Elif, bu konuda her zaman duygusal ama derin bir noktadan konuşur:
“Bence okey gibi bir oyunu kadınlar çok daha önce düşünmüştür. Çünkü bu oyun hem sabır, hem iletişim, hem strateji ister.”
Kadınlar yüzyıllar boyunca sabrı, dayanıklılığı, sezgiyi en iyi bilen taraf olmuşlardır.
Ama onların ürettikleri şeyler “eğlence”, “ev işi”, “gündelik beceri” diye küçümsenmiştir.
Belki okey de bir kadının buluşuydu; sadece onun adı unutuldu.
Derya da eklemişti o akşam:
“Toplumsal yapı kadınların yaratıcılığını evin içine hapsetti. O yüzden dışarıda üretilen şey ‘icat’, evde yapılan şey ‘alışkanlık’ oldu.”
Bu söz masadakileri düşündürdü.
Gerçekten de, erkeklerin buluşları “teknoloji” diye anılırken, kadınların yarattığı oyunlar, ritüeller ya da gelenekler “geçici eğlence” olarak görülmüştü.
---
3. Erkeklerin Bakışı: Çözüm Odaklı Bir Merak
Baran her zamanki gibi analitik yaklaştı:
“Bu iş duygusallıkla açıklanmaz. Okeyin kökeni büyük ihtimalle Rummikub’dan türedi.
1940’larda Romanya’da Ephraim Hertzano adında bir Yahudi mucit oyunu tasarladı, sonra İsrail’e göç etti. Oyun globalleşince farklı varyasyonları doğdu, bizdeki okey de onlardan biri.”
Baran’ın yaklaşımı tipik bir erkek bakışını yansıtıyordu: veriye, tarihe, kayda dayalı bir merak.
Ama o da farkında olmadan cinsiyet, sınıf ve kimlik üzerinden şekillenmiş bir tarih okuması yapıyordu.
Hertzano’nun hikâyesi önemliydi evet, ama o hikâyede yine sadece “bir adamın başarısı” vardı.
Oysa oyunu oynayan, yaşatan, kültüre dönüştüren binlerce isimsiz insan —çoğu kadın— o tarihin dipnotuydu.
---
4. Irk ve Sınıfın Masadaki Yeri
Okey denilince akla gelen ilk mekân: kahvehane.
Bu bile başlı başına sınıfsal bir işaret.
Kahvehaneler, erkeklerin sosyalleştiği ama kadınların dışlandığı alanlar olarak yüzyıllarca sürdü.
Yani oyun, toplumsal bir sınırın içinde büyüdü.
Buna rağmen, okey zamanla sınıf farklarını aşan bir simgeye dönüştü.
Zengin semtlerde lüks kafelerde, fakir mahallelerde evlerin mutfağında oynandı.
Türk, Kürt, Arap, Roman, Ermeni, her kim olursa olsun aynı taşlara dokundu.
Ama herkes o masaya aynı rahatlıkla oturamadı.
Kadınlar için “evde okey” sosyal bir eğlenceyken, erkekler için “kahve okeyi” toplumsal bir statü göstergesine dönüştü.
Okey, aslında sınıfın da aynasıydı.
Bir kesim için “vakit öldürme aracı”, diğer kesim için “sosyalleşme biçimi”ydi.
Yani oyun, kimin oynadığına göre anlam değiştiriyordu.
---
5. Kültürel Miras ve Cinsiyetin Sessiz Dengesi
Derya, “Bence okeyin mucidi değil, taşı karıştıran kadınlar tarih yazdı,” dediğinde herkes güldü.
Ama bu söz, gerçeğe en çok yaklaşandı.
Çünkü kültür dediğimiz şey, çoğu zaman anonimdir.
Birinin adı yoktur, ama herkesin izi vardır.
Kadınlar okeyi kahkahaya, paylaşmaya, dostluğa dönüştürdü.
Erkekler oyunu kurala, sayıya, stratejiye çevirdi.
Biri oyunun ruhunu, diğeri yapısını korudu.
Belki de okeyin bugüne kadar yaşamasının nedeni bu dengeydi:
Empatiyle mantığın, toplumsal sezgiyle bireysel merakın birlikte var olması.
---
6. Peki Gerçekten Kim İcat Etti?
Tarihsel verilere göre okeyin modern hali, 20. yüzyıl ortalarında Rummikub’un yayılmasıyla şekillendi.
Ama “icat” denilen şeyin tek bir kişiye ait olması ne kadar doğru?
Bir oyunu bir kişi bulabilir, ama onu kültüre dönüştüren toplumdur.
Belki okeyi bir adam kurguladı, ama onu bir kadının kahkahası yaşattı.
Belki kahvehaneler oyunu tanıttı, ama evlerde, balkonlarda, çay tepsilerinde o oyun kimlik kazandı.
O yüzden “Okeyi kim icat etti?” sorusunun cevabı şu olabilir:
Toplumun kendisi.
Irkların, sınıfların, cinsiyetlerin karıştığı, birlikte taş dizdiği bir kolektif icat.
---
7. Forumun Sorusuna Dönelim: Gerçek Sahibi Kim?
Peki sizce okeyi kim icat etti?
Bir mucit mi, bir kültür mü, yoksa hepimiz mi?
Kadınların görünmez emeğini, erkeklerin kural koyuculuğunu, sınıflar arasındaki geçişkenliği düşününce
oyunun sahibi tek bir kişi değil, bir toplumsal hafıza gibi duruyor.
Okey masasında oturduğunuzda, belki bir taş dizmiyorsunuz sadece.
Belki geçmişin unutulmuş seslerini yeniden hatırlıyorsunuz.
Belki de her “okey” dediğinizde, kimliği silinmiş bir icadı biraz daha görünür kılıyorsunuz.
Okeyi kim icat etti bilmiyoruz ama şunu biliyoruz:
Taşların sesi bazen tarihin unuttuğu insanların sesidir.