Bu eğlenceli bilmeceye dalmadan önce çok ilginç bir gerçek var: Yakın zamanda yapılan bir ankete göre İnternet kullanıcılarının %87'si çevrimiçi paylaştıklarının değerini tam olarak anlamıyor. Evet, doğru okudunuz, neredeyse 10 kişiden dokuzu “paylaş”a tıkladığında ne yaptığı hakkında hiçbir fikre sahip değil. Sanki kişisel verilerimizle Rus ruleti oynuyoruz ve oyunda olduğumuzun farkında bile değiliz.
Peki bu kadar mutlu bir şekilde paylaştığımız tüm bu veriler nereye gidiyor?
Dijital çağın temelini oluşturan “uç nokta güvenliği”, “sıfır güven” ve “gizli bilgi işlem” gibi siber güvenlik kavramları da burada devreye giriyor. Bu kavramların çevrimiçi sırlarınızı koruyan, verilerinizi meraklı gözlerden koruyan ve sırlarınızın dijital dedikoduya dönüşmesini engelleyen dijital koruyucular gibi olduğunu hayal edin.
Siber güvenlik dünyasındaki maceralarım bana veri korumayı çok ciddiye almayı öğretti. Bu, tüm şirketler için bir “zorunluluktur” ve şaşılacak bir şey değil. İşletmenizle ilgili hassas bilgileri paylaştığınızı ve bu bilgilerin aniden siber dünyaya sızdığını hayal edin. Bu, şapkalı kedilerden oluşan bir geçit töreninin ortasında bir bekçi köpeğini serbest bırakmakla eşdeğer olabilir. Tam bir kaos olurdu!
Ancak çevrimiçi paylaşım konusuna ve yapay zeka algoritmalarının eylemlerimizi nasıl şaşırtıcı şekillerde yorumlayabildiği konusuna geri dönelim. Şapka takan köpeklerin fotoğraflarını paylaştığınızda, algoritmalar bunu bir köpek evcil hayvan aksesuar mağazası açmak üzere olduğunuzun bir işareti olarak anlayabilir. Boom! Reklamlar ve kişiselleştirilmiş öneriler var.
Şimdi biraz siyasetten konuşalım. Siber güvenlik konularının şirket politikalarından güçlü bir şekilde etkilendiği doğrudur. Bazı şirketler kimseye, hatta kendinize bile güvenmemeniz gerektiği varsayımına dayanan “sıfır güven” politikaları uyguluyor. Bu, tüm erişimin sürekli olarak doğrulandığı ve doğrulandığı anlamına gelir, böylece verileriniz daha da korunur.
Ancak siber güvenliğin hükümet politikalarından da etkilendiği gerçeğini göz ardı edemeyiz. Symantec ve McAfee gibi önde gelen siber güvenlik şirketlerinin topladığı istatistiklere göre Brezilya ve Meksika gibi ülkelerin dünyada en çok siber saldırıya uğrayan ülkeler arasında yer aldığını belirtmekte fayda var.
Bilgisayar korsanlarının tercih ettiği hedef listesinin başında neden Brezilya ve Meksika yer alıyor? Cevap, hükümet mevzuatının ötesine geçen faktörlerin birleşiminde yatmaktadır. Siber güvenlik politikaları önemli olmakla birlikte, iş uygulamaları ve güvenlik kültürü de aynı derecede önemli bir rol oynamaktadır.
Bu ülkelerde siber güvenlik, çeşitli nedenlerden dolayı sürekli bir sorun haline gelmiştir. Teknolojinin giderek benimsenmesi ve internete bağlı cihazların kullanımının artması, daha fazla kişi ve kuruluşu siber saldırılara maruz bıraktı. Ek olarak, düşük çevrimiçi güvenlik bilgisi ve en iyi uygulamalara ilişkin farkındalık eksikliği, dijital altyapının savunmasızlığına katkıda bulunuyor.
Peki bu kadar mutlu bir şekilde paylaştığımız tüm bu veriler nereye gidiyor?
Dijital çağın temelini oluşturan “uç nokta güvenliği”, “sıfır güven” ve “gizli bilgi işlem” gibi siber güvenlik kavramları da burada devreye giriyor. Bu kavramların çevrimiçi sırlarınızı koruyan, verilerinizi meraklı gözlerden koruyan ve sırlarınızın dijital dedikoduya dönüşmesini engelleyen dijital koruyucular gibi olduğunu hayal edin.
Siber güvenlik dünyasındaki maceralarım bana veri korumayı çok ciddiye almayı öğretti. Bu, tüm şirketler için bir “zorunluluktur” ve şaşılacak bir şey değil. İşletmenizle ilgili hassas bilgileri paylaştığınızı ve bu bilgilerin aniden siber dünyaya sızdığını hayal edin. Bu, şapkalı kedilerden oluşan bir geçit töreninin ortasında bir bekçi köpeğini serbest bırakmakla eşdeğer olabilir. Tam bir kaos olurdu!
Ancak çevrimiçi paylaşım konusuna ve yapay zeka algoritmalarının eylemlerimizi nasıl şaşırtıcı şekillerde yorumlayabildiği konusuna geri dönelim. Şapka takan köpeklerin fotoğraflarını paylaştığınızda, algoritmalar bunu bir köpek evcil hayvan aksesuar mağazası açmak üzere olduğunuzun bir işareti olarak anlayabilir. Boom! Reklamlar ve kişiselleştirilmiş öneriler var.
Şimdi biraz siyasetten konuşalım. Siber güvenlik konularının şirket politikalarından güçlü bir şekilde etkilendiği doğrudur. Bazı şirketler kimseye, hatta kendinize bile güvenmemeniz gerektiği varsayımına dayanan “sıfır güven” politikaları uyguluyor. Bu, tüm erişimin sürekli olarak doğrulandığı ve doğrulandığı anlamına gelir, böylece verileriniz daha da korunur.
Ancak siber güvenliğin hükümet politikalarından da etkilendiği gerçeğini göz ardı edemeyiz. Symantec ve McAfee gibi önde gelen siber güvenlik şirketlerinin topladığı istatistiklere göre Brezilya ve Meksika gibi ülkelerin dünyada en çok siber saldırıya uğrayan ülkeler arasında yer aldığını belirtmekte fayda var.
Bilgisayar korsanlarının tercih ettiği hedef listesinin başında neden Brezilya ve Meksika yer alıyor? Cevap, hükümet mevzuatının ötesine geçen faktörlerin birleşiminde yatmaktadır. Siber güvenlik politikaları önemli olmakla birlikte, iş uygulamaları ve güvenlik kültürü de aynı derecede önemli bir rol oynamaktadır.
Bu ülkelerde siber güvenlik, çeşitli nedenlerden dolayı sürekli bir sorun haline gelmiştir. Teknolojinin giderek benimsenmesi ve internete bağlı cihazların kullanımının artması, daha fazla kişi ve kuruluşu siber saldırılara maruz bıraktı. Ek olarak, düşük çevrimiçi güvenlik bilgisi ve en iyi uygulamalara ilişkin farkındalık eksikliği, dijital altyapının savunmasızlığına katkıda bulunuyor.