Hepimiz dünyayı bireysel algımıza göre yorumluyoruz. Babamın bana 'Algı gerçektir' dediğini ve bunun yanlış olduğuna inanarak yıllarca bu fikirle mücadele ettiğimi hatırlıyorum. Gerçekliğin ikili bir şey olduğunu, her şeyin olduğu ya da olmadığı bir şey olduğunu düşündüm. Ancak algı dinamiktir ve kişiden kişiye değişir, bu da her kişinin gerçeği benzersiz bir şekilde görmesine neden olur.
Algının etrafımızdaki dünyanın basit bir yorumu olduğunu, her bireye özgü olduğunu ancak gerçeklikten ayrı olmadığını anlamam uzun zaman aldı. Ancak bu algı, başkalarıyla iletişim kurarken her zaman zorluklarla birlikte gelir.
Anlamanın daha kolay olması gereken bu hiper iletişim çağında, herkesin kendi algısını başkalarına empoze etmeye çalışması nedeniyle ortaya çıkan tartışmalarla çevrili bir düşmanlık içinde yaşıyoruz. Herkes kendi gerçeklik versiyonunda sıkışıp kaldığı için bu çaba genellikle sonuçsuz kalır.
Gerçek dönüşüm, algımızı bırakıp perspektiften hareket ettiğimizde gerçekleşir. Perspektif, dünyayı kendi dışımızdan, ya dışsal bir varlık olarak ya da daha etkili bir şekilde başka bir kişinin bakış açısından gözlemleme sanatıdır.
Kendinizi başkasının yerine koyun ve şunu düşünün: “Hayatınız nasıl? Şu anda nasıl hissediyorsunuz? Rahat mısınız yoksa rahatsız mısınız? Korkuyor musunuz? Bu sabah uyandığınızdan beri sizi strese sokan şey nedir? gece yarısı uyandın mı, uyumaya mı çalışıyorlar?” Başkalarını daha iyi anlamamızı sağlar. Bunu yaparak paha biçilmez bir bilgi avantajı elde ederiz.
Dijital pazarlama dünyasında algıdan perspektife geçiş çok önemlidir. Pek çok marka ve içerik oluşturucu kendi algılarına takılıp kalıyor, önemli ya da çekici olduğuna inandıkları şeylere odaklanıyor. Kendi algılarının onlarda ürettiği duygulara daha fazla ağırlık vermek. Ancak iletişimin ve dolayısıyla dijital pazarlamanın gerçek başarısı, müşterilerin bakış açısını anlamakta ve onlara yaklaşmakta yatmaktadır.
İlk adım hedef kitlenizi tanımaktır. Bu demografik özelliklerin ötesine geçiyor; Duygularınızı, endişelerinizi ve motivasyonlarınızı anlamayı içerir. Seni ne heyecanlandırıyor? Seni endişelendiren ne? Hangi sorunları çözmeye çalışıyorlar? Bu bilgiyi elde etmek için veri analizi, anketler ve pazar araştırmaları için birçok yol ve araç vardır.
Hedef kitlenizin algısını anladığınızda, onların ne tür içeriği yararlı veya ilham verici bulacağını belirlemek daha kolay olacaktır; böylece onların ihtiyaçlarını ve isteklerini özgün bir şekilde karşılayabilirsiniz. İçerikteki iletişim ve empati sadece dikkat çekmekle kalmıyor, aynı zamanda sadakat ve güven de oluşturuyor.
Perspektif iletişiminizi kişiselleştirmenize olanak tanır. Genel mesajlar yerine, topladığınız bilgileri hedef kitlenizin her kesiminde kişisel olarak yankı uyandıracak mesajlar oluşturmak için kullanın. Buna kişiselleştirilmiş e-postalar, hedefli reklamlar veya ilgili sosyal medya içeriği dahil olabilir.
Algının etrafımızdaki dünyanın basit bir yorumu olduğunu, her bireye özgü olduğunu ancak gerçeklikten ayrı olmadığını anlamam uzun zaman aldı. Ancak bu algı, başkalarıyla iletişim kurarken her zaman zorluklarla birlikte gelir.
Anlamanın daha kolay olması gereken bu hiper iletişim çağında, herkesin kendi algısını başkalarına empoze etmeye çalışması nedeniyle ortaya çıkan tartışmalarla çevrili bir düşmanlık içinde yaşıyoruz. Herkes kendi gerçeklik versiyonunda sıkışıp kaldığı için bu çaba genellikle sonuçsuz kalır.
Gerçek dönüşüm, algımızı bırakıp perspektiften hareket ettiğimizde gerçekleşir. Perspektif, dünyayı kendi dışımızdan, ya dışsal bir varlık olarak ya da daha etkili bir şekilde başka bir kişinin bakış açısından gözlemleme sanatıdır.
Kendinizi başkasının yerine koyun ve şunu düşünün: “Hayatınız nasıl? Şu anda nasıl hissediyorsunuz? Rahat mısınız yoksa rahatsız mısınız? Korkuyor musunuz? Bu sabah uyandığınızdan beri sizi strese sokan şey nedir? gece yarısı uyandın mı, uyumaya mı çalışıyorlar?” Başkalarını daha iyi anlamamızı sağlar. Bunu yaparak paha biçilmez bir bilgi avantajı elde ederiz.
Dijital pazarlama dünyasında algıdan perspektife geçiş çok önemlidir. Pek çok marka ve içerik oluşturucu kendi algılarına takılıp kalıyor, önemli ya da çekici olduğuna inandıkları şeylere odaklanıyor. Kendi algılarının onlarda ürettiği duygulara daha fazla ağırlık vermek. Ancak iletişimin ve dolayısıyla dijital pazarlamanın gerçek başarısı, müşterilerin bakış açısını anlamakta ve onlara yaklaşmakta yatmaktadır.
İlk adım hedef kitlenizi tanımaktır. Bu demografik özelliklerin ötesine geçiyor; Duygularınızı, endişelerinizi ve motivasyonlarınızı anlamayı içerir. Seni ne heyecanlandırıyor? Seni endişelendiren ne? Hangi sorunları çözmeye çalışıyorlar? Bu bilgiyi elde etmek için veri analizi, anketler ve pazar araştırmaları için birçok yol ve araç vardır.
Hedef kitlenizin algısını anladığınızda, onların ne tür içeriği yararlı veya ilham verici bulacağını belirlemek daha kolay olacaktır; böylece onların ihtiyaçlarını ve isteklerini özgün bir şekilde karşılayabilirsiniz. İçerikteki iletişim ve empati sadece dikkat çekmekle kalmıyor, aynı zamanda sadakat ve güven de oluşturuyor.
Perspektif iletişiminizi kişiselleştirmenize olanak tanır. Genel mesajlar yerine, topladığınız bilgileri hedef kitlenizin her kesiminde kişisel olarak yankı uyandıracak mesajlar oluşturmak için kullanın. Buna kişiselleştirilmiş e-postalar, hedefli reklamlar veya ilgili sosyal medya içeriği dahil olabilir.