Selen
New member
Kurşun Yarası Kaç Günde İyileşir? — Bir Hikâyenin Kalbinde Sancılı Bir Soru
Selam dostlar,
Uzun zamandır buraya böyle içten bir yazı bırakmamıştım. Ama geçenlerde başımdan geçen bir olay, “kurşun yarası kaç günde iyileşir” sorusunu bambaşka bir anlamla sorgulamama sebep oldu. Belki fiziksel bir yaranın iyileşme süresi bellidir; doktorlar, ilaçlar, dikişler... Ama ya ruhun aldığı kurşun? Onun pansumanı neyle yapılır, kaç günde kapanır, bilen var mı aramızda?
---
Bir Akşamüstü, Savaş Alanı Sessizliğinde
Ali, 35 yaşında, hayatı boyunca mantığıyla hareket etmiş bir adamdı. Askerlikten kalma disiplin, mühendisliğin getirdiği çözüm odaklı bakış... O, her problemi bir denklem gibi çözerdi. Ne duygularla oyalanır, ne de geçmişin yükünü sırtında taşırdı. En azından öyle sanıyordu.
Bir akşam, eski bir dostunun aramasıyla başladı her şey. O telefondan sonra, unuttuğunu sandığı bir yara yeniden kanadı.
Olayın üzerinden altı yıl geçmişti. O gece, bir tartışmanın ortasında yanlışlıkla ateşlenen o tabanca, yalnızca bedenine değil, hayatına da saplanmıştı. Kurşun kaburgasının altından girip çıkmıştı ama bir parçası içeride kalmıştı — doktorun deyimiyle “zararsız bir parça.” Oysa Ali’ye göre, en tehlikelisi oydu: görünmeyen, çıkarılamayan, konuşulmayan parça…
---
Kadınlar Yarayı Görür, Erkekler Hesaplar
Ali’nin eşi Elif, o olaydan sonra bambaşka biri olmuştu. Kadınlar, görünmeyen yaraları da görür ya hani... Elif’in bakışlarında hep o gece vardı. Ali sustukça, Elif’in içindeki empati büyüyordu ama bu empati, bir noktadan sonra acıya dönüşüyordu.
Ali, “Artık geçti,” dedikçe, Elif “Hiçbir şey geçmedi,” diyordu.
Ali’nin zihninde yara bir denklem gibiydi; zamana, ilaca ve dayanıklılığa bağlıydı. Elif içinse yara, kalbinin ortasına saplanmış bir sessizlikti.
Bir akşam Elif, Ali’ye dönüp şöyle dedi:
“Sen o kurşunu bedeninden çıkardın ama ruhunda hâlâ taşıyorsun. O yüzden iyileşemiyorsun.”
Ali, her zamanki gibi susmayı seçti. Çünkü erkekler bazen çözümü sessizlikte bulur; konuşmanın değil, unuttuklarını zannetmenin işe yarayacağını düşünürler.
Ama kadınlar bilir… Sessizlik, yaranın üzerini örten ince bir kabuktur. En ufak bir hatırlamayla o kabuk tekrar kanar.
---
Forumdaşlar, Siz Hiç İçinizden Kurşun Çıkardınız mı?
Bu satırları yazarken elim titriyor çünkü bazen bir hikâye anlatmak, insanın kendi yarasını açması demektir.
Olayın üzerinden yıllar geçti. Ali’nin bedeni iyileşti, iz kaldı ama ağrısı yoktu. Doktorlar, “Artık tamamen geçti,” dedi. Ama her gece aynı rüya:
Bir silah sesi, ardından yankılanan bir sessizlik.
İşte o sessizlik, Elif’in gözlerindeki gölgeyle birleştiğinde yeniden başlıyordu.
Bir gün Elif dayanamadı:
“Ali,” dedi, “Ben seninle yaşarken bile seni kaybediyormuşum gibi hissediyorum. Kurşun seni öldürmedi ama bizi yavaş yavaş bitiriyor.”
O an Ali ilk kez ağladı. Ne mühendisliği, ne hesapları, ne mantığı işe yaradı. Çünkü bazı şeylerin çözümü yoktu.
Kurşun yarası kaç günde iyileşir, kim bilir? Belki bedenin iyileşir ama kalbin, o hiç iyileşmez.
---
Ruhun Yaraları İçin Doktor Yok
Elif bir gün bir not bırakarak gitti. Notta sadece şu yazıyordu:
“Yaralarınla yaşamak, seni sevmekten daha zor.”
Ali o notu haftalarca cebinde taşıdı. Her sabah işe giderken parmak uçlarıyla yokladı. Kağıt yıprandı, mürekkep silindi ama cümle hâlâ oradaydı.
İşte o zaman anladı, iyileşmek zamanla olmuyordu. Cesaretle oluyordu. Yarayı kabul etmekle, acıyı inkar etmemekle…
Bir gün, aynanın karşısına geçti. Yaraya baktı. Sonra kendi kendine fısıldadı:
“Evet, ben hâlâ yaşıyorum. O kurşun beni öldürmedi. Ama eğer susmaya devam edersem, o zaman bitmiş olurum.”
O günden sonra terapiye gitmeye başladı. Elif yoktu, ama onun sözleri kulağında yankılanıyordu.
Belki iyileşmek, kaybedilenleri geri getirmiyordu.
Ama Ali, artık kanayan yarasına dokunabiliyordu — ve bazen sadece bu bile yeterdi.
---
Kurşun Yaraları: Zamanın Değil, Cesaretin İşi
Bir forumdaşın bir gün bana yazdığı mesajı hiç unutmuyorum:
“Dostum, her yara bir hikâye anlatır. Ama bazı hikâyeleri anlatmak, iyileşmenin ilk adımıdır.”
İşte bu yüzden buradayım.
Çünkü bazen paylaşmak, dikiş atmaktan daha çok işe yarar.
Belki aramızda da vardır; bedeni değil ama kalbi kurşun yemiş olanlar…
Onlara söyleyeceğim tek şey şu:
Zaman değil, cesaret iyileştirir. Sustukça kabuk tutarsın, konuştukça nefes alırsın.
---
Ve Sonunda…
Ali, aradan geçen yıllardan sonra Elif’in yaşadığı şehre gitti. Kapısını çalmadı, sadece uzaktan baktı. Elif bir kafede oturuyordu, yanında başka biri.
Ali gülümsedi.
O an anladı ki, bazen iyileşmek “geri dönmek” değil, “vedalaşmayı kabullenmek”tir.
Elif’in mutluluğu, onun için bir merhem gibiydi.
Belki yara izi kalmıştı ama artık kanamıyordu.
---
Forumdaşlar, Söz Sizde
Bazen “kurşun yarası kaç günde iyileşir” diye soruyoruz ama aslında bilmek istediğimiz şu:
“Unutmak mümkün mü?”
Bu hikâyeyi paylaşmamın sebebi, unutmanın değil, yaşamayı öğrenmenin mümkün olduğunu göstermek.
Peki siz hiç unutmadan yaşadınız mı?
Ya da sizce, ruhun yaraları da dikiş tutar mı?
Cevaplarınızı bekliyorum…
Çünkü belki de bu forum, birbirimizin yarasına dokunmadan iyileşemeyeceğimiz bir yer.
Selam dostlar,
Uzun zamandır buraya böyle içten bir yazı bırakmamıştım. Ama geçenlerde başımdan geçen bir olay, “kurşun yarası kaç günde iyileşir” sorusunu bambaşka bir anlamla sorgulamama sebep oldu. Belki fiziksel bir yaranın iyileşme süresi bellidir; doktorlar, ilaçlar, dikişler... Ama ya ruhun aldığı kurşun? Onun pansumanı neyle yapılır, kaç günde kapanır, bilen var mı aramızda?
---
Bir Akşamüstü, Savaş Alanı Sessizliğinde
Ali, 35 yaşında, hayatı boyunca mantığıyla hareket etmiş bir adamdı. Askerlikten kalma disiplin, mühendisliğin getirdiği çözüm odaklı bakış... O, her problemi bir denklem gibi çözerdi. Ne duygularla oyalanır, ne de geçmişin yükünü sırtında taşırdı. En azından öyle sanıyordu.
Bir akşam, eski bir dostunun aramasıyla başladı her şey. O telefondan sonra, unuttuğunu sandığı bir yara yeniden kanadı.
Olayın üzerinden altı yıl geçmişti. O gece, bir tartışmanın ortasında yanlışlıkla ateşlenen o tabanca, yalnızca bedenine değil, hayatına da saplanmıştı. Kurşun kaburgasının altından girip çıkmıştı ama bir parçası içeride kalmıştı — doktorun deyimiyle “zararsız bir parça.” Oysa Ali’ye göre, en tehlikelisi oydu: görünmeyen, çıkarılamayan, konuşulmayan parça…
---
Kadınlar Yarayı Görür, Erkekler Hesaplar
Ali’nin eşi Elif, o olaydan sonra bambaşka biri olmuştu. Kadınlar, görünmeyen yaraları da görür ya hani... Elif’in bakışlarında hep o gece vardı. Ali sustukça, Elif’in içindeki empati büyüyordu ama bu empati, bir noktadan sonra acıya dönüşüyordu.
Ali, “Artık geçti,” dedikçe, Elif “Hiçbir şey geçmedi,” diyordu.
Ali’nin zihninde yara bir denklem gibiydi; zamana, ilaca ve dayanıklılığa bağlıydı. Elif içinse yara, kalbinin ortasına saplanmış bir sessizlikti.
Bir akşam Elif, Ali’ye dönüp şöyle dedi:
“Sen o kurşunu bedeninden çıkardın ama ruhunda hâlâ taşıyorsun. O yüzden iyileşemiyorsun.”
Ali, her zamanki gibi susmayı seçti. Çünkü erkekler bazen çözümü sessizlikte bulur; konuşmanın değil, unuttuklarını zannetmenin işe yarayacağını düşünürler.
Ama kadınlar bilir… Sessizlik, yaranın üzerini örten ince bir kabuktur. En ufak bir hatırlamayla o kabuk tekrar kanar.
---
Forumdaşlar, Siz Hiç İçinizden Kurşun Çıkardınız mı?
Bu satırları yazarken elim titriyor çünkü bazen bir hikâye anlatmak, insanın kendi yarasını açması demektir.
Olayın üzerinden yıllar geçti. Ali’nin bedeni iyileşti, iz kaldı ama ağrısı yoktu. Doktorlar, “Artık tamamen geçti,” dedi. Ama her gece aynı rüya:
Bir silah sesi, ardından yankılanan bir sessizlik.
İşte o sessizlik, Elif’in gözlerindeki gölgeyle birleştiğinde yeniden başlıyordu.
Bir gün Elif dayanamadı:
“Ali,” dedi, “Ben seninle yaşarken bile seni kaybediyormuşum gibi hissediyorum. Kurşun seni öldürmedi ama bizi yavaş yavaş bitiriyor.”
O an Ali ilk kez ağladı. Ne mühendisliği, ne hesapları, ne mantığı işe yaradı. Çünkü bazı şeylerin çözümü yoktu.
Kurşun yarası kaç günde iyileşir, kim bilir? Belki bedenin iyileşir ama kalbin, o hiç iyileşmez.
---
Ruhun Yaraları İçin Doktor Yok
Elif bir gün bir not bırakarak gitti. Notta sadece şu yazıyordu:
“Yaralarınla yaşamak, seni sevmekten daha zor.”
Ali o notu haftalarca cebinde taşıdı. Her sabah işe giderken parmak uçlarıyla yokladı. Kağıt yıprandı, mürekkep silindi ama cümle hâlâ oradaydı.
İşte o zaman anladı, iyileşmek zamanla olmuyordu. Cesaretle oluyordu. Yarayı kabul etmekle, acıyı inkar etmemekle…
Bir gün, aynanın karşısına geçti. Yaraya baktı. Sonra kendi kendine fısıldadı:
“Evet, ben hâlâ yaşıyorum. O kurşun beni öldürmedi. Ama eğer susmaya devam edersem, o zaman bitmiş olurum.”
O günden sonra terapiye gitmeye başladı. Elif yoktu, ama onun sözleri kulağında yankılanıyordu.
Belki iyileşmek, kaybedilenleri geri getirmiyordu.
Ama Ali, artık kanayan yarasına dokunabiliyordu — ve bazen sadece bu bile yeterdi.
---
Kurşun Yaraları: Zamanın Değil, Cesaretin İşi
Bir forumdaşın bir gün bana yazdığı mesajı hiç unutmuyorum:
“Dostum, her yara bir hikâye anlatır. Ama bazı hikâyeleri anlatmak, iyileşmenin ilk adımıdır.”
İşte bu yüzden buradayım.
Çünkü bazen paylaşmak, dikiş atmaktan daha çok işe yarar.
Belki aramızda da vardır; bedeni değil ama kalbi kurşun yemiş olanlar…
Onlara söyleyeceğim tek şey şu:
Zaman değil, cesaret iyileştirir. Sustukça kabuk tutarsın, konuştukça nefes alırsın.
---
Ve Sonunda…
Ali, aradan geçen yıllardan sonra Elif’in yaşadığı şehre gitti. Kapısını çalmadı, sadece uzaktan baktı. Elif bir kafede oturuyordu, yanında başka biri.
Ali gülümsedi.
O an anladı ki, bazen iyileşmek “geri dönmek” değil, “vedalaşmayı kabullenmek”tir.
Elif’in mutluluğu, onun için bir merhem gibiydi.
Belki yara izi kalmıştı ama artık kanamıyordu.
---
Forumdaşlar, Söz Sizde
Bazen “kurşun yarası kaç günde iyileşir” diye soruyoruz ama aslında bilmek istediğimiz şu:
“Unutmak mümkün mü?”
Bu hikâyeyi paylaşmamın sebebi, unutmanın değil, yaşamayı öğrenmenin mümkün olduğunu göstermek.
Peki siz hiç unutmadan yaşadınız mı?
Ya da sizce, ruhun yaraları da dikiş tutar mı?
Cevaplarınızı bekliyorum…
Çünkü belki de bu forum, birbirimizin yarasına dokunmadan iyileşemeyeceğimiz bir yer.